
400 binden fazla çalışanı ve 2013’te 327 milyar doları aşan cirosuyla Samsung, Apple ve Microsoft gibi sektörün büyük oyuncularıyla aşık atan yeni küresel teknoloji devi. Bununla birlikte şaşırtıcı olan şey Samsung’un hâlâ çok sade bir başlangıca sahip üçüncü nesil bir aile şirketi olması.
Samsung firması iş hayatına 1938’de erişte gibi paketlenmiş karışık gıda ürünleri satan bir bakkal dükkânı olarak başladı. Sahipleri ancak 1960’ta, Kore Savaşı’nın bitiminden yedi yıl sonra hızla büyüyen elektronik pazarına el atmaya karar verdi. Karşılarındaki fırsat, o günlerde Güney Kore piyasasını elinde tutan Sony ve Panasonic gibi devlerin ithalat ürünlerini değil de yerli ürünleri kullanmaktı. Bu girişim büyük başarıya erişti ve göz açıp kapayana kadar Samsung’un boyutu ve kapsamı genişledi. Fakat 1993’te Samsung’un geleceğini biçimlendiren bir dönüm noktası yaşandı. Şirket başkanı Lee Kun-hee, Frankfurt Bildirgesi diye bilinen açıklamayı yaptı.
Frankfurt Bildirgesi
Kun-hee’nin Frankfurt Havalimanı yakınındaki Falkenstein Grand Kempinski otelinin konferans süitinde yönetim ekibine yaptığı açıklama tam üç gün sürdü. Evet, yanlış okumadınız. Tutku, vizyon ve bolca detay içeren bu konuşma gerçekten de üç gün devam etti. Samsung’un bugün yapmakta olduğu her şey o konuşmaya davranıyor. Bu olay Samsung folklorunun bir parçasına dönüştü ve şirket kültürünün vazgeçilmez bir parçası oldu.
Örneğin Samsung tesislerinde Falkenstein Grand Kempinski otelindeki süitin, duvarlarındaki orijinal tablolara ve dekorlara kadar birebir kopyası yer alıyor ve işe yeni alınanların bu odayı ziyaret etmesi sağlanıyor.
Dahası, şirket başkanının konuşması tüm Samsung imparatorluğunun duvarlarında, koridorlarında ve toplantı salonlarında yazılı. Mesajlardan biri şöyle diyor: “İnsan kaynaklarımızı ve teknolojimizi üstün ürünler ve hizmetler yaratmak, böylece daha iyi bir küresel toplum ortaya çıkarmak için geliştirdik.” Bir başka mesaj ise daha coşkulu: “Hadi! Hadi! Hadi!”
Çeşitlilikle öne çıktı
Frankfurt Bildirgesi’nin sonuçlarından biri, çeşitlilik isteği. O yüzden Samsung, elektronik tüketim mallarına ek olarak yarıiletken fabrikaları, kâğıt fabrikaları kurdu ve inşaat sektöründeki projelere büyük yatırım yaptı.
Hatta Samsung’un Mühendislik ve İnşaat Bölümü, Samsung’un ofislerinin ve mağazalarının yanı sıra dünyanın en yüksek binaları arasında yer alan Petronas Kuleleri, Taipei 101 ve Burj Khalifa’dan da sorumlu.
Hummalı faaliyetleri ve çeşitliliği sayesinde Samsung, Güney Kore’nin her yerinde. Bugünlerde neredeyse herkesin Samsung’la bir bağlantısı ya da orada çalışan bir tanıdığı var. Bu da muazzam bir marka bağlılığına yol açmış. Körü körüne bir bağlılık da değil bu. Samsung var olan en kaliteli ürünleri sunmaya çalışıyor. Sonuç, gerek Güney Kore’de gerekse dünyanın her yanında memnun müşterilerden oluşan bir hayran kitlesi.
Geliştir ve yenilik yap
Samsung’a sıkça yöneltilen eleştirilerden birisi, iş modelinin diğer üreticilerin ürünlerinin kaliteli kopyalarını yapmak olduğu. Apple’la iPhone’unkilere benzer özellikler yüzünden mahkemelerde girdiği uzun ve pahalı mücadele bunun bir kanıtı.
Elbette çoğu Samsung ürününün Apple’ın ya da diğer firmaların yaptıklarına benzer yanları var. Sonuçta bir akıllı telefon ya da tablet için çok fazla form faktörü bulunmuyor (katlanabilir ekranlar yaygınlaşmadıkça). O yüzden başarılı bir tasarım yeniliği ortaya çıkınca diğer firmalar da bundan faydalanmaya çalışıyor.
Unutmayın ki Steve Jobs da pencereli arabirimi ve fareyi, Xerox’un Palo Alto Xerox Araştırma Merkezi’ni ziyaret ettikten sonra “ödünç almaya” karar vermiş ve ardından en unutulmaz laflarından birini etmişti: “İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar.”
Bununla beraber Samsung’un büyük yatırım yaptığı kendi araştırma ve geliştirme programı da var.
Yenilik laboratuvarları
Samsung’un araştırma programları zengin, çeşitli ve şirketin faaliyet alanının her yanına uzanıyor. Bu programlar dünyanın stratejik noktalarında konuşlandırılmış onlarca Ar-Ge laboratuvarında 1.000’den fazla tasarımcı çalıştırıyor. Karşılaştırma için belirtelim ki Apple’ın, şirketin merkez binasının tam ortasında tek ve süper güvenlikli bir Ar-Ge merkezi var ve burada sadece 20 tasarımcı çalışıyor.
Samsung’un öncü çalışmalarının birçoğu fark edilmese de dijital dünyada Samsung’un buluşları çok daha bariz. Bu teknoloji konuları arasında gelişmiş materyaller, kullanıcı deneyimi, grafik, dijital medya, matbaa, iletişim, bulut bilgi işlem ve elbette yazılım ve donanım mühendisliği yer alıyor.
Örneğin dijital fotoğrafçılıkta Samsung tüm rakiplerinden açık ara ileride ve yonga tasarımları o kadar başarılı ki Apple da iOS aygıtlarının işlemcilerini Samsung’a ürettiriyor.
Hızlı ve akıcı çoklu görev, çok pencereli arabirim ve beğeni kazanan S-Pen teknolojisi gibi özelliklere sahip olan Galaxy Note serisi akıllı telefon ve tabletler de aynı Ar-Ge laboratuvarlarının ürünü. Bu yeniliklerin Apple’ın ürün gamında da bir karşılığı yok.
Samsung kendi yenilikleri kendi yüksek standartlarını karşılamadığında yatırım yapmaktan sakınmıyor. Örneğin S-Voice teknolojisi yeteri kadar iyi olmadığından Samsung’un dünyada ses tanıma teknolojisinin kabul edilen lideri Nuance’ı satın almaya hazırlandığı konuşuluyor. Ne ilginçtir ki Nuance teknolojisi Apple’ın Siri’sinin de altyapısını oluşturuyor. En azından şimdilik…
İşletim sistemiyle meydan okudu
Samsung, Haziran 2014’te daha da cüretkâr bir hareket yaptı ve Google’ın Android sistemine olan bağımlılığını azaltmak için Linux temelli rakip bir işletim sistemi çıkarmak üzere olduğunu açıkladı. Tizen (www.tizen.org) yüksek düzeyde sistem ve uygulama performansı, sıkı yazılım entegrasyonu ve artırılmış güvenlik sunuyor.
Bununla beraber Tizen’ın çıkışının daha ticari bir nedeni daha var. Samsung kendi uygulama mağazasına sahip de olsa şu anda neredeyse tüm uygulama trafiği Google Play Store’a gidiyor. Ancak Tizen aygıtları kullanıcıyı Samsung uygulama mağazasına yönlendiriyor.
Tizen şu anda bazı Samsung Z serisi akıllı telefonlarda ve Galaxy Gear serisi giyilebilir ürünlerde (akıllı saatleri dahil) bulunuyor. Tizen’ı akıllı TV’lere ve otomobillere yerleştirme planı da var.
Apple’ın iOS’ine ve Google’ın Android’ine doğrudan kafa tutan yeni bir işletim sistemi çıkarmak cesur bir hamle. Başarısı garanti değil ama Samsung zaten küresel akıllı telefon piyasasının %30’unu elinde tutuyor. (Bu rakam Apple’da %15.) Ayrıca tablet ve giyilebilir ürün pazarında da aynı derecede güçlü bir pozisyona sahip.
Uygulama geliştiriciler için Tizen kârlı bir pazar. Örneğin 2013 Temmuz’unda Samsung, 4 milyon dolar ödüllü bir Tizen Uygulama yarışması düzenledi. Yine de her şey parada bitmiyor. Tizen büyük oranda web tabanlı bir işletim sistemi olduğu için geliştiriciler bilindik web geliştirme dillerini, web tasarım araçlarını ve kütüphaneleri kullanarak uygulama kodlayabiliyor. Apple’ın kendine has iOS diline, uğraşmalı kütüphanelerine ve alışılmadık araçlarına etkileyici bir alternatif.
Güçlü rekabet
Samsung’un çığ gibi büyümesi, kalite yaklaşımı ve Ar-Ge yatırımı daha şimdiden, bir zamanlar piyasayı elinde tutan Japonların tehditlerini tarihe gömdü. Artık Sony gibi bir dev bile düşük kâr marjını sağlamlaştırmak için sigortadan medet umuyor ve durumu iyiden iyiye kötüleşen Panasonic her yıl ciddi zarar açıklıyor.
Samsung’un en güçlü rakiplerinden biri Çinli Xiaomi. Bu firma dünyanın en hızlı gelişen teknoloji firmalarından biri ve değeri 12,5 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.
Bu akıllı telefonlar Samsung ve Apple ürünlerinin birebir kopyaları değil, kendine has özellikleri de var. Örneğin Xiaomi’nin en son çıkan amiral gemisi Mi 6, ince ve hafif. 5,15 inçlik parlak ekrana ve yüksek performanslı Qualcomm işlemciye sahip. Xiaomi’nin sık sık yaptığı yazılım güncellemeleri, kullanıcıların popüler taleplerini de içeriyor.
Xiaomi akıllı telefonlarla sınırlı kalmıyor. Firma artık milyonlarca tablet, büyük ekranlı HDTV, set üstü kutu, yönlendirici ve daha birçok şey üretiyor. Ucuz işgücü maliyeti ve hammaddeye kolay erişim sayesinde Xiaomi ürünleri giderek dünyanın daha prestijli satıcılarında Samsung alternatifleri arasındaki yerini alıyor.
Akıllı iş modeli
Elbette Apple gibi firmalar hep tehdit olarak kalmayacak çünkü Apple’ın durumu şu aralar çok iyi değil. Steve Jobs’ın ölümünden bu yana Apple’ın giderek daha ihtiyatlı bir hal alan stratejileri ve her şeyi ağır ağır piyasaya sürmesi hem hisse sahiplerini hem de basını bezdirdi.
Çoğu kişinin gözünde Samsung, eskinin Apple’ına benziyor. Sınırları zorlamaya niyetli, yeni teknolojiyi ve form faktörlerini denemek isteyen, coşkulu bir şirket. Üstelik gerektiğinde liderlik etmekten de geri durmuyor.
Samsung, Tizen işletim sistemini geliştirerek artık Google’ın ya da bir başkasının yeniliklerini ya da çıkış tarihlerini beklemek zorunda kalmayacağına ilişkin net bir mesaj veriyor. Bununla birlikte, Samsung her zaman olduğu gibi iş konusunda akıllıca davranıyor. Tizen ürünlerini piyasaya sürse de, iş bağlantılarını koparmamaya kararlı. O yüzden, yakın gelecekte de Android, Android Wear ve Android Auto serisi ürünleri geliştirmek için Google’la sıkı işbirliğini sürdürecek.
Samsung bir yandan da açık kaynaklı yazılım ve donanım çalışma gruplarına katılarak, açık standartlara olan bağlılığını göstermek istiyor.